Ufuksuz göğün bulutları…
Tepesi yoktu,
Kösesi bucağı yoktu,
Ötesi berisi hiç olmadı,
Alabildiğine özgür ve hür dediğin bir kavram,
Bilmecelerle dolu gizli duygular,
Gözün görebildiği kadar derin bir manzara,
Hepsi bir bütünün kendi içinde depreşen renklerin tonları…
Bazen mat veya parlak,
Bazense silik ve soluk,
İfadeyi haykıran dağınık görüntüsü,
İnsanı içine çekip, fikrini alıp bir an sürükleyen serseri hayaller
Öyle anlar olur ki içindeki atı şahlandırır,
Yetinmez canavarı uyandırır,
Hayallere ekleme yapar kuyruğuna…
Öyle kudretlidirler ki;
Saklamadıkları şey kalmadı, güneş ve Venüs gibi
Kimler mi koynuna girdi dersin?
Afrodit’inden tut Zeus’una,
Dünkü aklında kalan sevdan dahil,
Tenine kokusu sinen ve hayali beyninden çıkmayan O…
Ufuksuz göğün bulutları,
Nelere şahitlik etmedi ki,
Dün doğup ağlayan sana,
Çiçek açan ağaç ve kuşlara,
Nice günah ve zulme,
Yangın ve bağrına aldığı dumanlara…
Ufuksuz göğün bulutları,
Onlarda yukarıya bakıp, özgürleşmek için
El açarken göğe,
Bir yandan şu şarkıyı söylüyordu.
“İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız.”
Mehmet Aydemir 18.03.2021 saat: 09:32 bulutsuz bir günün ardından…