Her yaratım; aslında bir dualiteye gebe…
Her şey dönüşür;
Daha dün gibi hatırlıyoruz ilkokul çağını,
Hani sınıflarda köse kapmaca gibi yerleri değiştirirdik…
O gençlik dönemlerimiz;
Çetin esen rüzgârlar gibi hür ve gem vurulamayan,
Doruklarda geziniyorduk sevk ve aşkların,
Geceler kısa… Gündüzler uzundu…
Hayat nasıl geçer bilir misin?
Yirmili yaşlara kadar büyümek istemek,
Otuz beşinden sonra kaçırdığını ve yakalayamayacağını zannetmek,
Elline ulaştığında yitti sanıp,
Acele ve telaşa kapılmak,
Şunu da sığdırmalıyım demek…
Aslında hepsi anda şekilleniyor,
Dün, bu gün ve yarın; Zaman dediğimizi bir muamma diye adlandırıyoruz,
Oysaki zaman durağan bir projektörden yansıyordu perdeye…
İzlediğimiz bir film
Bizim yazıp
Bizim oynadığımız
Hatta şu an puan verdiğimiz…
Şimdilerde ne mi düşünüyorum…
Pişmanlığım yok;
Ölmekten de korkmuyorum,
Endişelerimi ikinci yaşama bıraktım…
Lakin yine de bir dürtü,
Hani derler ya!
Hissiyatını
Sırat köprüsünü
Hakkını veremediklerim var mı diye?
Yarım aklımla ben;
Düşler ve düşüncelerim
Sahiplenip koklayıp içime çekip,
Özümseyip
Tükettiklerim…
Hesabı ödeyemeyeceklerim yok;
Konu hesap değil diyenlere soruyorum,
Bedenine girmiş,
Sende sen olmuş,
Hatta üremiş ise
Şimdilerde karşı kıyıya vuruyorsa benden kopan dalga,
Döndüğünde getireceklerini kabullenmemek?
İşte oracıkta duruyordu Dualite!
Sağlamasını çıkarmış,
Hakkını vermiş,
Yaratılışa anlam katmış,
Teslimiyet onun için zaten yaşadığı idi!
Eksikliği ise bir sonraki garip DÜŞ…
Mehmet Aydemir 20.09.2020 saat 15:38 Robert’s Cafe bir dost Sn. Özgür Sevinç’e itafen…